Eğer Güneş’i ve Ay’ı saymazsak, eski insanlar gökyüzündeki yıldızların önünde hareket eden sadece beş gezegenden haberdardı. Kopernik, Dünya’nın aslında bunlardan biri olduğunu, tek farkının bizim buradaki varlığımız olduğunu söylüyordu. Kuyruklu yıldızları saymazsak, üzerimizde hareket eden cisimler hakkındaki bu varsayım uzun yıllar boyunca devam etti.
1781’de William Herschell, gökbilimcileri şaşırtarak Uranüs’ü keşfetti. Bu keşfin ardından göremediğimiz daha pek çok gezegen olma ihtimali hızlı bir şekilde araştırmacıların gündemine girdi. Teleskobu olan herkes Hershell’in izinden gitmek ve yeni gezegenler bulmak istiyordu. Araştırma ve incelemelerin artmasıyla beraber Neptün gibi pek çok gerçek keşfe ek olarak, bazıları aslında hiç olmayan veya varlıkları hiçbir zaman kanıtlanamayan gezegenleri görmeye veya hatalı çıkarımlar yapmaya da devam ettik.
Peki bu gezegenler hangileriydi? Gelin birlikte göz atalım…
İçindekiler
- Vulkan
- Nibiru
- Antichthon (Karşı Dünya)
- Phaëton
- Gezegen X
Vulkan
Uranüs’ün aksine Neptün şans eseri bulunmadı. Bunun yerine gökbilimciler Herschell’in keşfinin kendisinden beklenen yörüngeye uymadığını fark ettiler. Bunun yerine Jüpiter, Satürn ve Güneş’in dışında bir çekim kuvvetinden daha etkileniyormuş gibi hareket ediyordu. Bu nesnenin olması gereken konumu hesaplayarak Neptün’ün izini sürmeye yardımcı olan matematikçi Urbain Le Verrier, yörünge tahminlerine karşı çıkıyor gibi gözüken Merkür’ü de inceledi.
Le Verrier, Merkür’ün hareketindeki farklılığın Güneş’e daha da yakın bir gezegenle açıklanabileceğini, böyle bir nesnenin doğal olarak görülmesinin çok zor olacağını, bizim bakış açımızdan tamamen karanlık bir gökyüzünde muhtemelen asla görünemeyeceğini düşündü ve kimse tarafından bulunamamasının sebebinin bu olduğunu önerdi. 1859’da Edmond Lescarbault, Venüs ve Merkür gibi Güneş’in önünden geçen bir nesne gördüğünü iddia etmişti ve Le Verrier, bunun tahminini doğruladığını beyan ederek gezegene “Vulkan” adını verdi.
Ancak daha sonraki araştırmalar, çok sayıda geçiş rapor edilmesine rağmen bu gizemli nesneyi bulamadı ve Einstein, Genel Görelilik tarafından tahmin edilen uzayın bükülmesinin de aynı etkiye sahip olabileceğinden dolayı böyle bir cismin varlığının zorunlu olmadığını gösterdi.
Yine de Vulkan, en azından Star Trek’te Spock’ın ana gezegeni olarak adlandırılarak bir nevi ölümsüzlük kazandı. Ayrıca, yörüngesi tamamen Merkür’ün yörüngesinin içinde olan asteroitler de keşfedilmeleri durumunda Uluslararası Astronomi Birliği tarafından Vulkanoidler kategorisi altında adlandırılıyor.
Nibiru
Vulkan’ın varlığı zayıf bir tahmini temel alsa da, Nibiru ile karşılaştırıldığında çok daha sağlam gözüküyor. İlk olarak 1976 yılında Zecharia Sitchin tarafından erken uygarlıkların piramit inşa etmek gibi 20. yüzyıl ortası tarihçileri tarafından açıklanamayan her şeyi yapmasına yardım eden antik astronotların evi olarak öne sürülen Nibiru, hem gökbilimciler hem de tarihçiler tarafından çok hızlı bir şekilde çürütüldü.
Zamanının çoğunu Neptün’ün çok ötesinde yörüngede geçirdiği öne sürülen Nibiru fikri, yaklaşık 15 yıl önce, Maya takviminin yanlış okunmasına dayanarak dünyanın 2012’de sona ereceği fikirleriyle bağlantılı bir şekilde kısa bir yeniden canlanma yaşadı. Ancak o sırada Nibiru akımına katılanlardan bazıları, gezgenin yerini değiştirerek Dünya ile Güneş arasında, hatta muhtemelen Merkür’ün yörüngesinin içinde olduğunu iddia ettikleri sahte bir fotoğraf da yayınladılar.
Nibiru’nun varlığına dair hiçbir zaman en ufak bir kanıt bulunmuyordu ancak onunla ilgili kitapların satışı Sitchin’i zenginleştirdi.
Antichthon (Karşı Dünya)
Güneş Sistemi’nde gözlemlenmesi Güneş’e yakın bölgeden bile daha zor olan ve tutulmalar sırasında en azından bir anlığına görebildiğimiz bir nokta bulunuyor. Bu nokta, Dünya’ya göre Güneş’in tam olarak karşıt tarafı. Uzay görevleri geliştirilinceye kadar, Dünya ile tam zıt yörüngede aynı hızda dönen bir gezegen bulunsaydı tarafımızdan asla bilinemeyebilirdi.
Niburu senaryosunda olduğu gibi böyle bir gezegenin varlığına inanmak için de, benzer yörüngeyi paylaşan bazı asteroitler dışında hiçbir neden bulunmuyor. Yine de bu fikir, 2.500 yıl önce, Dünya’nın, Güneş’in ve Antichthon adlı bir gezegenin, bir şekilde kimsenin fark edemediği bir “merkezi ateş” etrafında döndüğü oldukça tuhaf bir astronomik modelin parçası olarak öne sürülmüştü.
Bu fikir, Kopernik’ten sonra uçan daireler için uzak mesafelerde olmayan bir kaynak arayan UFO meraklıları tarafından yeniden canlandırıldı. Bazı bilim kurgu yazarları bu fikri hikayelerinde kullanarak daha da yayılmasını sağladılar. Pek çok uzay sondası, var olsaydı Antichthon’u görebilecekleri konumları ziyaret etti ama böyle bir gezegen asla bulunamadı.
Phaëton
Başka bir “hayalet gezegen” olan Phaëton ise biraz daha sağlam bir tabana dayanıyor. Gökbilimciler uzun zamandır gezegenlerin yörüngelerinde, Mars ve Jüpiter arasındaki boşluk dışında her biri arasındaki mesafenin yaklaşık iki katına çıktığı bir düzen fark etmişlerdi. Bu, sonunda Bode Yasasında adlandırıldı.
Kendilerine Celestial Police adını veren bir grup, yörünge yarıçapı Dünya’nın yaklaşık 2,8 katı olan, kayıp olması beklenen bir gezegen bularak boşluğu doldurmaya çalıştı. Bu çalışma, neredeyse mükemmel bir konuma sahip olmasına rağmen hayal kırıklığı yaratacak kadar küçük olan cüce gezegen Ceres’in keşfiyle sonuçlandı. Bunu, birçoğunun yörüngeleri Ceres’e oldukça benzeyen ancak daha da küçük olan çok sayıda başka asteroit takip etti.
Bu, bir zamanlar bu yörüngede geçici olarak Phaëton olarak adlandırılan ve talihsiz bir kaderle karşılaşan bir gezegenin olduğu fikrine yol açtı. Elbette bu fikri destekleyen bir kanıt bulunmuyordu (uzayda bol miktarda asteroit ve cüce gezegen olması dışında) ancak yine de fikir bazıları tarafından oldukça tutuldu ve bir kez daha bilim kurgu yazarlarının eserlerine kaynak oldu.
Artık, Jüpiter’in yerçekiminin, ana asteroit kuşağının bulunduğu yerde bir gezegenin oluşmasını engellediğini ve bu nedenle Ceres, Vesta ve diğerlerinin hiçbir zaman ortak bir gezegenin parçası olmadıklarını biliyoruz. Hatta şaşırtıcı bir şekilde, bu asteroit kuşağında gerçekten çok sayıda asteroit olmasına rağmen, hepsi bir araya gelmeyi başarsalar bile, mevcut tanımları kullanarak bir gezegen olarak sayılacak boyuta ulaşamıyorlar.
Gezegen X
Neptün’ün ötesinde bir gezegen olduğu önerisi bir asırdan uzun bir süredir öneriliyor ve bu öneri, başlangıçta Neptün’ün yörüngesinin beklenmedik özellikleri, ardından kuyruklu yıldızların ve asteroitlerin yörüngelerindeki desenler sebebiyle ortaya çıktı. Başlangıçta gökbilimcilerin aradıkları cismin Plüton olduğu düşünülüyordu ancak çok geçmeden bu cismin boyutunun çok küçük olduğu anlaşıldı.
Önerilen gezegenlerin boyutları ve yörüngeleri, Dünya ile aynı kütleye sahip nesnelerden Güneş’ten çok daha uzaktaki dev dünyalara kadar pek çok farklı formda ortaya çıktı. Nemesis adı verilen bir versiyonun 26 milyon yıllık bir yörüngeye sahip olduğu öne sürüldü. Bu fikirlerden en az birinin gerçek olma ihtimali oldukça yüksek, ancak hepsinin aynı anda gerçek olması pek olası değil, bu yüzden bu önerilerin arasında muhtemelen birçok hayalet gezegen olduğu söylenebilir.
Kaynak: Chip – https://www.chip.com.tr/haber/aslinda-olmayan-ya-da-varligi-kanitlanamayan-5-hayalet-gezegen_162453.html